<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d28133141\x26blogName\x3doku\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLUE\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://ayethadis.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3den_US\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://ayethadis.blogspot.com/\x26vt\x3d4340603769641066394', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>
Sitemiz 2008 Eylül ayından itibaren KAİNATAMEKTUP.com adresinden hizmet vermektedir.
Zaman zaman buraya da kayıt girilmektedir.

<$BlogDateHeadeWednesday, August 20, 2008

<$BlogItemBody$

SABIR MUSİBETİN İLK ANIDIR

Sabır deyince aklıma, Eyüb a.s geliyor. Peygamberler tarihi içerisinde seyahat ederken, o dirayet ve sabır timsali,güzel insan yolumu kesti. Öncelikle sabrın manasına göz atalım.
Sabır;kulun başına gelen bela ve musibetlere karşı dayanma gücünün devreye girmesidir. Bazı anlar olur ki, insanın başına bir musibet gelir. Lakin gelen bu musibet, kula şer değil, hayır olabilir. Yani konuyu biraz daha açacak olursak, Mevla Teala kulu için hayrı ve şerri yaratmıştır. Hayır zaten aşikar olduğu için, inanç ve düşünce sistemimizde hasar bırakmıyor,inhiraf oluşturmuyor. Oysa ki şer biraz daha muamma içerdiği için,biraz analizi, basireti ve tefekkürü gerektirir..Öyle anlar olur ki yaşadığımız eza ve cefalar,bizi isyana götürebilir.(Allah esirgesin) İsyan ise nisyan ı(unutmak) doğurur. Birçok hüküm ve kaideleri unutturur. Buna müteakip bireye düşen,”Haktan gelen şerbeti,içtik elhamdülillah.”Diyerek razı olma mertebesine ulaşmak olur. Bu konu içerisinde anlatmak istediğim zulme karşı sabır değil,Mevla dan gelen, imtihan niteliği taşıyan,bazı olay ve durumlara karşı sabretme gerekliliğidir. Konuyu biraz örneklendirecek olursak:
Ani bir vaka sonucu, şuurunu kaybetmiş bir kişi, kahkaha atarak güler.Nedeni ise,alışık olmadığı bir olay,zihnine etki etmiştir. Yanında bulunan şahıslar, şayet hakiki dost iseler, ilk ve olması gereken müdahaleyi, yani hastayı kendine getirmeleri için, bazı uygulamalar yapmaları gerekir. Görüldüğü üzere, bu gazap ve kızgınlık tavrı değil,şefkat ve merhamet muamelesidir. Muhitin ileri gelenleri;
-Aaaa! Neden şu zavallının canını acıtıyorlar? Diyebilirler. Ama, akıl ve idrak edebilme yeteneğine malik kişi, dünyevi bazı enteresan olayları değerlendirir. Allah`ın kuluna gazap etmediğini bilakis,merhamet ettiğini anlayıp,kulluk görevlerini hakkı ile güç yetirebildiği kadarını ifa eder. Bütün bu meselelerde devreye giren mühim araç sabır ilacıdır. Bilinmelidir ki sancı olmadan doğum olmaz.
“ Hazineler toprak altında,inciler ise suların altında yaşarlar”.Düşüncemi düstur ederek, derinlere inmek,ve bu doğrultuda, bir keşfin yolunu tutmak istiyorum.Daha önce mucitlerin icat ettiği,bu vesile ile kurtuluşa erdikleri, kainattaki esrarlı oluşumları irdeleyerek,yaratıcının varlığını temaşa edelim.

İnsan-ı kamilde, iki türlü görme yetisi vardır:


1-Beden gözü,
2-Kalp gözü,
Zaman zaman, beden gözünün göremediği, metafiziksel olayları,kalp gözü görür. Gözün algılama yetisi sınırlıdır. Görünen vardır,görülür,görülmeyen de vardır ama görünmez. Akıl,zeka,his,ruh. vb...Bir manzarayı düşünün. En derin ve keskin bakışın görebildiği sadece, dağa kadar olan yerlerdir; ama dağın arkasını göremez. İşte, insan aklı da ,bir noktaya kadar gider. Sebebini ve hikmetini bilemediği ne çok hikayelere duçar olur. Mevla, insana gökten bir sofra indirir. Mevzubahis olan bu sofrada, kimi zaman,en tatlı gıda ve içecekler,bazen de sabrımızı denemek için,acı ama, aynı zamanda faydalı yiyecekler gönderir. Acı olan sofraya karşı rest çekecek olursa,tatlı olan sofra birdaha önüne gelmez. İbrahim Hakkı h.z nin dediği gibi;
Hak şerleri hayır eyler,
Zannetmeki gayr eyler,
Arif anı seyr eyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler,

Peygamberler tarihi ibret dolu ve ıslah edici hikayelerle doludur. Nasıl dolu olmasın ki? Neticede onlar, kervanın öncüleri idiler. Müthiş imtihanlara tabi olmuş,en ağır hakaret ve eziyetlere maruz kalmış,sonuçta kazanmışlardır. Eyyüb a.s da onlardan biridir(Peygamberler Tarihi,bk.319)
Eyyüb peygamber, ibtilaya uğramıştı. Vücudunun her azası,yaralı idi.Kavmi ise tahammülsüz davranmış,haksız yere peygamberi dışlayarak,çöplük kadar pis olan,mağaraya atmışlardı. Kuran da bu kıssa ile ilgili ayetler vardır. Gelecek yazılarımda konuya daha geniş yer vermeyi diliyorum.
Aslında, insanın başına gelen her musibet ve zorluklarda muhakkak bir hayır vardır. Konu ile ilgili önemli bir hikaye anlatılır;
Bir zamanlar,Afrika `daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı.Kral, daha çocukluğundan itibaren,arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu, hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü.
Bu arkadaşının da değişik bir huyu vardı.İster iyi olsun,ister kötü her şeye;
“ Bunda da bir hayır var” diyerek metanetini korurdu.
Bir gün kralla birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı, tüfeği dolduruyordu. Ve bir hata yaptı. Kral tüfeği kullanırken yanlışlıkla parmağına değdi. Baş parmağı koptu. Arkadaşı;
Bunda da bir hayır var dedi. Kral acı ve öfke ile bağırdı.
“Bu işte hayır filan yok. Görmüyor musun parmağım koptu?” dedi.
Bir yıl sonra kral,diğer arkadaşları ile birlikte, insan yiyen kabilelerin yaşadığı fakat uzak durması gereken bir bölgede avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler, ve köylerine götürdüler. Ellerini,ayaklarını bağladılar köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da yığdıkları odunun ortasındaki direğe bağladılar. Birde baktılar ki kralın bir parmağı eksik. Bu kabile batıl inançları gereği uzuvlarından biri eksik olan insanı yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri taktirde başlarına kötü bir olay geleceğine inanıyorlardı. Bu korku ile kralı çözdüler,salıverdiler. Diğer adamları pişirip yediler.
Sarayına döndüğünde,kurtuluşunun parmağı sayesinde olduğunu anlayan kral,arkadaşına reva gördüğü muamele için, pişmanlık duydu. Hemen arkadaşını serbest bırakmak için zindana gitti.
-Haklıymışsın dedi. Parmağımın kopmasında gerçekten de hayır varmış. Seni haksız yere zindanda tuttum. Özür dilerim dedi. Arkadaşı vakur bir eda ile;
-Bunda da bir hayır var. Dedi. Kral bu defa çok daha sinirlendi.
-Seni bir sene zindanda haksız yere tuttum. Ne hayır olabilir?.Diye kükredi. Arkadaşı, sakin ifadesini bozmadan;
-Şayet zindanda olmasaydım,seninle birlikte avda olurdum. Ve sonrasını düşünsene!!!…
Ben naçizane bildiklerimi, sizin istifadenize sunuyorum. Rabbim sadece nasihat edenlerden değil,amel edenlerden olmayı nasip eylesin…
/div>
id="comments">

<$I18NNumCommen0 Comments
<$CommentPager$ <$BlogItemCreatPost a Comment

<$BlogItemFeedLSubscribe to Post Comments [Atom]gItemCommegItemBackliass="comment-timestamp"> &lhttp://ayethadis.blogspot.com/8NHome$> nd #comments -->